1 Nisan 2018 Pazar

OSMANLIDA KADIN BESTECİLER ya da MUSİKİŞİNAS KADINLAR

Osmanlı/Türk kültüründe kadının konumu ve sosyal profili, çetrefilli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadının toplumun içinde olmadığı, toplumsallıktan soyutlanmış bir şekilde sarayda resmedildiği, buradan hareketle, üretim ilişkilerinde aktif rol oynayamadığı görüşlerinin aksine kadının hayatın içinde sanatla, musikiyle var olduğunu görüyoruz.
Buradan hareketle, Osmanlı kadını üzerine mahrem kalmış önemli bir bahis de Osmanlı kadınının musiki ile olan ilişkisidir. Bu hususta yazılmış sınırlı sayıda makale gösteriyor ki henüz Saray dışına çıkarıp konuşamadığımız Osmanlı kadınını, musiki konusunda da konuşup tartışamıyoruz. Osmanlı kadınının mahrem tarihi gibi Osmanlı kadınının musiki tarihi de henüz çok sınırlı sayıda bilinen tarafıyla önümüzde ve perdelerinin aralanmasını bekliyor.
Eldeki verilere, yazılan makalelere bakarak diyebiliriz ki Osmanlı kadını pek çok konuda olduğu gibi, musiki konusunda da kendi içinde icracıları, bestekârları, saz sanatçıları ile önemli bir mevkide bulunuyor.
Türk Musikisi’nin temel kaynakları incelendiğinde bu kaynaklar genelde Osmanlı müziğinin şehirlerde icra edilen tarzını anlatmaktadır ve bu kaynaklardan elde edilen bilgiler doğrultusunda kadının müzikal kimliğinin önemi Osmanlı saray ve şehir hayatı içinde görsel ve yazılı belgelerle tespit edilmektedir. Osmanlı dönemi musiki hayatı içinde kadının müzikal rolünü belirleyen ve araştırmacılara ışık tutan kaynakların başında ise yazılı ve tasviri belgeler gelmektedir.
Osmanlıda kadın ve musiki: Gözlemler, tasvirler, kaynaklar
Osmanlı/Türk müzik kültürünün asıl öğelerinden ve temel kaynaklarından biri de kadınlardır. Kadınların müzik uygulamaları kent-saray muhitinde farklı, yerel-taşra muhitinde farklı karakterlerde karşımıza çıkar.
Osmanlıda kadının musiki ile resmedildiği en temel sanat eserleri minyatürlerdir. Bu minyatürler sarayın içerisini ve daha çok meşk sahnelerini tasvir etmiştir. 15. yy. Fatih dönemine ait minyatürde çeng ve def çalan kadınlar, erkeklerle birlikte müzik icra etmektedir. Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşayan Tursun Bey, Fatih’in çocuklarının sünnet düğününü anlatırken cariye muganniyelerden ve çaldıkları sazlardan bahsetmiştir.
17. yy.’da Osmanlı sarayında bulunmuş Leh asıllı Ali Ufkî sarayın harem dairesindeki musiki faaliyetlerinden bahsederken Sultanın düğününde çalgı çalan ve raks eden kadınları detaylı bir şekilde anlatmaktadır.

Osmanlı sarayında müzik eğitimi erkekler için Enderun’un meşkhanesinde devam ederken kadınlar için Harem-i Hümayununda ya da saray dışındaki konaklarda müzik hocalarının kendilerine ders vermesiyle devam etmektedir. Kadınlar için müzik eğitimi aldıkları meşkhane onlara bir konservatuar ortamı yaratmış ve eğitimli musikişinaslar olarak Osmanlı kadınları sarayda ve şehirde, şehir musikisinde eğitimli olmanın verdiği rahatlık içerisinde daha etkili bir biçimde musiki ve raks ile uğraşmışlar ve müzikal bir kimlik geliştirebilmişler; müzik konusunda eğitim alan kadınlar sadece gündelik hayatın bir parçası olarak musikiyi devam ettirmekle kalmamış, sazende ve bestekâr olarak haremde çalışmalarını devam ettirip hocalık düzeyine de çıkmışlardır. Sazendeler genellikle kalfalık payesine yükselmişler ve sarayın diğer hizmetlerinde de çalışmışlardır. Bunlara “sazende kalfalar” ve bunların başlarına da “baş sazende” veya “sazende başı” denmiştir.
Sultan İbrahim ve Sultan IV Mehmet dönemlerinde sarayda bulunmuş olan Ali Ufkî 1670’teki Enderun meşkhanesini anlatırken şu gözlemini yazar:
“Oda (meşkhane) musikicileri de o zaman huzurda çalarlar. Bazen de Padişah kadınlarını çağırtır. O zaman da musikicilerin başlarına örtü örtülür ve baş eğik çalıp söylemek zorunda bırakılırlar.”
Bu konuda önemli bir kaynak da Avrupalı seyyahların yaptıkları ziyaretler ve gözlemlerdir. Kadın müzisyenleri kadın gözü ile görmüş olan kadın seyyah Julia Pardoe da kadınların gittikleri mesire yerlerinin başında gelen Küçüksu’yu benzer şekilde anlatmış ve kadın müzisyenlerin çeng, santur, kanun, ney, daire, tambur gibi çalgıları çalmakta olduğunu gözlemlemiştir.
Sarayda musiki icrâ eden kadınlar
Günümüzün çeşitli musiki araştırmalarına konu olmuş bestekâr hanımlardan birisi Reftar’dır. Reftar’ın Sultan IV. Mehmet zamanında yaşamış bir besteci olduğu nakledilir ama Kalfa olarak anılmadığı için de Reftar’ın kadın olup olmadığı da söz konusu edilmiştir. Kantemiroğlu edvarında Sabâ-i Reftar adıyla bir sabâ peşrevin notasını vermiştir. Sözlü geleneğimiz Reftar’ı kadın olarak kabul etmiş ve kalfa olarak anmıştır. Reftar kalfa adına kayıtlı eserler arasında rast, hicaz, Nigar, şehnazbuselik, muhayyer sünbüle, arazbar zemzeme, zirgüle makamlarında peşrevler ve saz semaileri ile saba peşrev ve eve buselik saz semaisi yer almaktadır.
Reftar kalfadan sonra 19. yy.’lın ikinci yarısından önce yaşamış olup da eserleri bilinen ve çalıp okunan tek kadın bestecimiz Dilhayat Kalfa’dır. Tambur çaldığını da bildiğimiz Dilhayat Kalfa’nın (?-1740) Evcârâ makamındaki peşrev ve saz semaisi meşk geleneği ile 20. yy.’la ulaşmış ve Dar-ül Elhân Tasnif Heyeti tarafından tesbit edilmiş eserler arasında yer almaktadır. Ayrıca 18. yy. güfte mecmualarından olan Hekimbaşı Mecmuasında “Dilhayat” adına kayıtlı Rast ve Eviç makamlarında murabba beste ve Segâh makamında bir semâi’yle birlikte on beş eseri tespit edilmiştir.
19. yy.’da I. Abdülhamid’in kızı Esma Sultan’ın (1778-1848), II. Mahmut’un kızı Adile Sultan’ın saraylarında kızlardan kurulu bir ince saz takımı bulunmaktaydı. Mısırlı Abbas Paşa, Sultan Abdülmecid’in annesi Bezm-i Âlem Vâlide Sultan’a kadınlardan oluşan bir saz takımı hediye etmiştir. II. Abdülhamid’in kızları Naime ve Zekiye Sultanların saz takımları da pek ünlüydü. Hatta, Sultan Abdülmecid’in hekimlerinden İsmail Paşa’nın kızı olarak yıllarca sarayda yaşayan Leyla Hanım’ın (Saz) anılarından o dönemde haremde bütün üyeleri kadın olan, altmış kişilik bir bando ve orkestra olduğunu öğreniyoruz. Aynı kaydın İngiliz seyyah M. A. Walker tarafından nakledildiğini ve Sultan Abdülmecid’in kızı Zeynep Sultan’ın sarayında erkek bandoculara özgü üniformalar giymiş trompet, korno, flüt, davul, zil gibi, doğrudan doğruya bando musikisinde kullanılan sazları çalan bir bando bulunduğunu yazmakta, gördüğü ve dinlediği topluluğu uzun uzadıya tasvir etmektedir:
“Birçok pencereyle aydınlanan, geniş çıplak bir oda düşünün. On beş-yirmi kadın ve kız yarım daire çizen bir düzen içinde oturmuş, çeşitli sazlar çalınıyordu. Tam ortalarında, sıradan, gözlüklü bir adam nota sehpasının önünde oturmuş, ritim vuruyordu. Bu hanım sultanın askeri bandosudur; kızların çoğu Çerkez ve Gürcüdür. Salondaki kapıların birinin önünde pinekleyen uzun boylu bir zencinin muhafızlığında musiki dersleri alıyorlardı. Musiki hocaları Pera tiyatro orkestrasında çalanlardan biriydi.”
Osmanlıda bazı kadın bestekârlar
Kadın bestecilerimiz konusunda muhalled bir eser neşreden besteci Turhan Taşan’ın hazırladığı “Kadın Besteciler” kitabı dün ve bugünün, şehir ve taşranın kuşatılmışlığı arasında kadın bestecilerimizin hiç azımsanmayacak derecede olduğunu gösteriyor. Burada özellikle saray çevresinde beste, güfte, saz yönüyle musikimizi önemli derecede icra etmiş bazı isimleri anmak yerinde olacaktır:
Adile Sultan: 18 Mayıs 1826’da doğdu. 12 Şubat 1899’da 72 yaşında iken vefat etti. Annesi Zer-Nigâr Hanım, babası II. Mahmut’tur. İyi bir tahsil görmüş olan Adile Sultan, Arapça, Farsça, hat, musiki, edebiyat öğrenmiş ve 10. kuşaktan dedesi Kanuni’nin divanını neşretmiştir. Ancak kendi şiirlerinden oluşan divanını neşretmeye ömrü kifayet etmemiştir. Mezarı Eyüp Bostan İskelesi’nde eşinin türbesi yanındadır.
Besteleri: “Gizlice şaha buyur, hâne-yi tenhâya buyur.” (Hicaz Hümayun Makamı) Bestelenmiş şiiri: “Merhaba ey fahr-i âlem merhaba.” Beste: Hacı Faik Bey
Ayşe Sultan (Hamide Ayşe Osmanoğlu): 2 Kasım 1887’de İstanbul Yıldız Sarayı’nda doğdu. Beşiktaş Yahya Efendi Dergahı’nda öldü. Annesi Ayşe Müşfika 4. Kadın Efendi, babası II. Abdülhamid’dir. Cumhuriyet sonrası Paris’e yerleşti 1951 yılında Türkiye’ye döndü. Fransızca bilen Osmanoğlu, arp, keman, piyano çalmakta ve ressamlık yapmaktaydı. Musiki’yi Miralay Lombardi, Edgar Manas, Silvelli, Devlet Efendi gibi hocalardan öğrendi.
Bestelerinden bazıları: Hamidiye Marşı (ilk bestesidir. 1900); Fatih Marşı (Çargâh); Çoksesli Marş (II. Abdülmecid için yazılmış 1942); Şefkat Valsi (1949)
Bedriye (Şerbetçigil) Hoşgör: 1896’da Konya’da doğdu. 1968’de vefat etti. Çocukluk yıllarında tekke musikisinin tesirinde kalan Hoşgör, esas musiki eğitimini İstanbul’a geldikten sonra, sırasıyla Enderunlu İsmet Efendi ve Udi Âfet’ten ud dersleri, saray müezzinlerinden Halit Bey’den usul dersleri alarak devam ettirmiştir. Tamburi Cemil Bey’le tanışması ve kendisini “Dârülbedayî-i Musiki-i Osmanî” okuluna kaydettirmesi ile musikiye olan ilgi ve alakası devam etmiştir. Ud ve Piyano çalan Bedriye Hoşgör’ün bu gayreti hocası Udi Nevres Bey tarafından da takdir edilmiştir. Tüm eser ve notaları kızı Melek hanım tarafından Dr. İrfan Doğrusöz’e hediye edilmiştir.
Bestelerinden bazıları: “Güneş doğdu damlara” (Bayâti Arabân); “Kararan sularda aksini gördüm (Kürdili Hicazkâr); “Mutrıpta mıdır, nâlede mi, bende mi te’sir?” (Kürdili Hicazkâr)
Dilhayat Kalfa: 1710-1780 tarihleri arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. III. Selim’in cariyelerinde olduğu, tanbur çaldığı ve sesinin güzelliği ile tanındığı ileri sürülmektedir.
Bestelerinden bazıları: “Çok mu figânım ol gül-i zîbâhıram için” (Evc makamı); Evcâra Peşrev, Büzürk Peşrev ve Saz Semaisi, Hüseyni Peşrev.
Dürr-i Nigâr Kalfa: Doğumu ve ölüm tarihi bilinmeyen bestecimiz, Abdülmecid zamanında sarayda piyano hocalığı yapmıştır. Donizetti Paşa’nın talebesi ve aynı zamanda saray orkestrasında birinci kemandır.
Besteleri: Polka, Mazurka, Piyano için parçalar.
Esma Sultan: 17 Temmuz 1778 tarihinde doğdu. 4 Haziran 1848 tarihinde vefat etti. Annesi Mihriban Sultan Üçüncü Kadın Efendi, babası I. Abdülhamid’dir.
Eseri: “Ey âfitab-ı bezm-i nur” (Bestenigâr)
Faize Engin:1892 tarihinde İstanbul’da doğdu. 21 Şubat 1954’te vefat etti. Annesi Şem-i Nûr Hanım, babası II. Abdülhamid’in mâbeyincilerinden Faik Bey’dir. Annesi Fahire Fersan’ın ablası, Refik Fersan’ın baldızıdır. Tanburi Cemil Bey’den tanbur dersleri almış, İsmail Hakkı Bey ve Enderunlu Hafız Hüsnü Bey’lerden de istifade etmiştir.
Eserleri: “Bâde-i vuslat içilsin kâse-i fâğfurdan” (İlk bestesidir. Sözleri Şeyh Abdülbaki Baykara’ya aittir.) “Severim her güzeli senden eserdir diyerek” (Hicazkâr)
Fatma Sultan: 1 Kasım 1840 yılında doğdu. 44 yaşında iken, 29 Temmuz 1884’te vefat etti. Annesi 3. İkbâl Gülcemâl Hanım, babası Sultan Abdülmecid’dir. Fatma Sultan özellikle ömrünün son dört yılını sarayda şarkı bestelemekle geçirdi. İstanbul’da Yeni Cami türbesinde yatmaktadır.
Bestesi: “Ey pâdişah-î dâdger” (Rast)
Gevherî Osmanoğlu (Fatma Gevherî Sultan): 2 Aralık 1904’te İstanbul’da doğdu. 10 Aralık 1980 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Annesi Necm-i Felek Hanım, babası Şehzâde Seyfettin Efendidir. Sultan Abdülaziz’in torunudur. Tasilini yurt dışında yapan Osmanoğlu, kemençe, lavta, ud, tanbur ve piyano çalıyordu.
Eseri: “Başka âlem gerektir gönlümü seyran için” (Hüzzam); “:Gittin bir hayal gibi, bir gün geri dönersin” Hüseyni
Hadice Sultan: 5 Mayıs 1870’te İstanbul’da doğdu. Sultan V. Murat’ın kızıdır. 13 Mart 1938’de vefat etti.
Eserleri: Çok sesli marşlar.
İhsan Raif Hanım: 1877’de Beyrut’ta doğdu. 4 Nisan 1926’da vefat etti. Köse Mehmet Paşa’nın kızıdır. Özel hocalardan piyano, Türk ve Batı musikisi eğitimi aldı. Şarkıları “E.R.” imzasıyla Rübap Mecmuasında yayınlandı.
Besteleri: “Hicab etme benden söyle” (Sûzinâk); “Bugün bir keyfiyetim var” (Bayâti); “Bedr-i vechin gizledin, ey reşk-i mâh” (Çargâh); “Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime” (Sûzinâk)
Kevser Hanım: 1880’li yıllarda doğduğu tahmin edilen Kevser Hanım, Darülelhan’da keman öğretmenliği yapmıştır. Sinekmânî ve piyanist olan olan Kevser Hanım’ın 1950’li yılında vefat ettiği tahmin edilmektedir.
Eserleri: İçin dostlar cabadan, hovardayım babadan (Hicaz)
Leyla Saz: 1850’de İstanbul’da doğdu. 7 Aralık 1936’da İstanbul’da vefat etti. Babası vezir, hekim Dr. İsmail Paşa’dır. Yedi yıl Saray-ı Hümayun’da I. Abdülhamid’in kızı Münire hanımın yanında nedime olarak yaşadı. Matmazel Romano’dan piyano öğrendi. 11 yaşında iken saraydan ayrıldı. Babasının Girit Valisi olduğu yıllarda Giritli Kutbî Efendi’den Osmanlı şiirini, aruzu öğrendi. İlk musiki hocası ise Nikoğos Ağa’dır. Medeni Aziz Efendi, Asdik Ağa sonraki hocalarıdır. Piyano da çalan Leyla Hanım 200’ün üzerinde beste yapmıştır. Ölümünden üç yıl önce de “Saz” soyadını almıştır.
Bestelerinden bazıları: “Zevk-i sevda duymadın, âşık perestâr olmadın” (Hicaz); “Mâni oluyor halimi takrire hicâbım” (Sûzidil); “Mey-i aşka gönül peymane olsun” (Rast); Nazarın fikrime nûr-efşandır.” (Hicazkâr); “Vicdanı muazzam olan Osmanlılarız biz” (Hicazkâr)
Menekşe Kalfa (-1925?):Osmanlı Sarayı’nın yüksek rütbeli Harem-i Hümayun görevlilerindendir. Şu Nihavent Bayrak Marşı onundur: “Düşmanlara inandım, âteşlere katlandım.
Reftar Kalfa: 1700 yılında öldüğü tahmin edilen Reftar Kalfa’nın doğum tarihi bilinmiyor.
Besteleri: Sabâ Perişan Peşrev, Nigâr Peşrev, Arazbâr Zemzeme Peşrev, Rast Saz Semaisi, Şehnâz Bûselik Saz Semaisi.
Rukiyye Sultan: 1 Haziran 1885’te Çırağan Sarayı’nda doğdu. V. Murat’ın torunudur. 16 Haziran 1971’de vefat etti. Piyano, keman ve ud çalan Rukiyye Sultan pek çok eseri bestelediği ifade edilmektedir.
Ulviye Sultan (Fatma Ulviye Sultan): 12 Eylül 1892’de Ortaköy Sarayı’nda doğdu. Mehmet Vahidettin’in kızıdır. Annesi Emine Nazik Edâ Baş Kadın Efendi’dir. 25 Ocak 1967’de vefat etti. Pek çok eser bestelediği ifade edilmektedir.






MEHTER TAKIMI TARİHİ VE KURULUŞU


Türkler milattan önce Zamanarda orduda takım halinde müzik Enstrumanları çaldırırlardı. 8.yy.da yazılmış ve yazılı ilk Türk eseri olan Orhun Kitabeleri Mehteranın atası olarak kabul edilen Tuğ Ekibinden bahseder. Kaşgarlı Mahmut'un 11.yy.da yazdığı eser olan Divan-ı Lugat-it Türk Hakan'ın huzurunda nevbet vurulduğunu söyler.. Türklerin diğer dünya İnsanlarından gerek anlam ve önem gerekse musiki yönünden tamamen farklı özelliklere sahip bir müzik ekipleri bulunmaktadır. Bu topluluğa "Mehteran Takımı" yaptığı müziğe de "Mehter Müziği" denir.
"Bulut kükredi vurdu nevbet tuğ
Şimşek çaktı çekti hakan tuğ'unu"
diyen Türkler Orta Asya'dan Anadolu'ya gelenek Ve görenkelrini taşımışlar hakimiyet simgesi davul, bayrak ve tuğ töresi Türkler aracılığıyla tüm İslam dünyasına yayılmıştır. Karahanlılardan Selçuklulara İlhanlılardan Memlüklere ve Osmanlılara nevbet geleneği sürekli devamede gelmiş.

Mehter Takımı Hakkında Bilmek İstedikleriniz.

Kayı boyundan Osman Bey'e Anadolu Selçuklu Hükümdarı tarafından bağımsızlık fermanıyla beraber hakimiyet sembolü olarak tuğ ve davul yollanmıştır.
Mehteri hürmetten ayakta dinleyen Osman Gazi kıtalara hükmedecek bir İmparatorluğun ve çok daha köklü bir mehter geleneğinin temelini atmıştır.
Mehter marşının önemini ve etksini ortaya çıkaran en önemli yer harp alanlarıdır. Kale kuşatmasında, meydan savaşlarında ve deniz savaşlarında düşmana saldırı emri verilirken mehter marşı çalınarak askerler şevk ve heyecanla savaşır, düşmanın morali bozulurdu.

Alaturka

Avrupa'nın önemli sanatçıları Mozart ,Beethoven ve daha nice besteciler mehter marşından etkilenerek besteler yapmışlar ve bu besteler 18 yy.da Avrupa'da yeni bir müzik türü doğmasına sebep olmuş bu müziğe de “Alaturka” adı verilmiştir.
Osmanlı imparatorluğu döneminde hemen hemen tüm Padişahlar’ca Harplerde kullanılmış olan Mehter ,II.Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı'yla birlikte kapatılmıştır. Mehter'in Faaliyetlerinin erdirilmesinden sonra Avrupadakilere benzer bando takımları kurulmuş, 1831'de Mızıka-ı Hümayun Okulu açılarak Mehter takımı 80 yıllık bir sessizliğe gömülmüştür.
Daha sonra Yazar Celal Esat Arseven ve Askeri Müze Müdürü Ahmet Muhtar Paşa'nın çabaları ile 1914 yılında yeniden Askeri Müze'de çalınmaya başlayan Mehter I.Dünya Savaşı zamanında Enver Paşa tarafından (1917) Ordu bölüklerinde kısa soluklu da olsa yeniden oluşturulmuştur.. 1914'de oluşturulan Askeri Müze Mehteri 1935 yılında dönemin Milli Savunma Bakanı Zekai Apaydın tarafından aslına uygun olmadığı sebebi ile kapatılmıştır. Bugünkü Mehteran ise Genelkurmay Başkanlığı'nın isteği üzerine yapılan sistemli bir çalışma ile Askeri Müze kapsamında 1953 senesinde altı katlı olarak kurulmuş 1968 senesinde ise 9 katlı hale getirilmiştir.
Dünya askeri tarihinin bu ilk bandosu olan mehteran takımı, geçmiş zaman Türk eserlerinin coşkulu ritimlerini de günümüze taşımaktadır.
Mehteran, mevcudiyetini ve etkili gücünü yüzyıllar sonra bugün de devam ettirmekte olup Türk insanın gönlündeki heyecan ve coskulu yerini korumaktadır.

Tarihi kültür mirasımız olan Mehter takımının Gelecek kuşaklara özünü bozmadan ulaştı



osmanlıda mehter

Mehter Takımı Kuruluşu Ve Tarihi


osmanlı mehter takımı

Sultan Dördüncü Murad (1612-1640):

17. Osmanlı padişahı olan Dördüncü Murat şiir ve musiki ile yakından ilgilenen birisidir. Şiirlerini “Muradi” mahlası ile yazmıştır. Aynı zamanda bestekâr olan Dördüncü Murad’in “Şah Murad” mahlasını taşıyan 15’e yakın saz ve söz besteleri vardır.

Sultan Birinci Mahmud (1696-1754):

24. Osmanlı padişahı olan Birinci Mahmud çağında Türk musikisinin en canlı ve değerli dönemlerinden biri yaşanmıştır. Bu dönemde dev bestekârlar yetişmiştir. Kendiside bestekâr olan Birinci Mahmud “Sebkati” mahlası ile şiirler yazmış ve eserler bestelemiştir. Bestelerinden sadece birkaç saz eseri günümüze ulaşabilmiştir.

Sultan Üçüncü Selim (1761-1807):

28. Osmanlı padişahı olan Üçüncü Selim Türk musikisinin en büyük bestekârlarındanbirisidir. Ney üfleyip tambur çalan padişahın hem şehzadelik hem padişahlık yılları Türk musikisinin en parlak dönemini oluşturur. Döneminde yeni makamların bulunmasına yol açmış ve musikiye çok önemli gelişmelerin yaşanmasına olanak sağlamıştır. “İlhami” mahlası ile şiirler yazmış ve bu şiirleri bir divanda toplamıştır. Suzidilara Arazbarbuselik Nevahent Kürdi Şevkefza Nevabuselik Rast-ı Cedid gibi makamları düzenlemiş; Ayin Durak Peşrev Kar MurabbaBeste Ağır Semai Yürük Semai Şarkı Köçekce ve Saz Semaileri bestelemiştir.

Sultan İkinci Mahmud (1786-1839):

30. Osmanlı padişahı olan İkinci Mahmud “Adli” mahlası ile yazdığı şiirler son derece değerli eserlerdir. Üçüncü Selim’in musiki zevkinden ve terbiyesinden etkilenmiştir. Ney üflemiş ve tambur çalmıştır. Sözleri de kendisine ait olan Hicaz Kalender’i en ünlü eseridir.

Sultan Abdülaziz (1830-1876):

32. Osmanlı padişahı olan Abdülaziz ney ve lavta çalardı. Çeşitli saz ve sözlü eserler bestelemiş olan padişahın Şevkefza Evcara ve Muhayyer makamlarında bestelediği eserler günümüze kadar gelmiştir. Aynı zamanda Sultan Abdülaziz’in oğlu Şehzade Osman Efendi (1874-1927) klasik formun en değerli bestecileri arasındaydı. Kız torunu Sultan Gevheri ise hem değerli bir bestekâr hem de usta bir sazendeydi. Tambur ud lavta ve kemençe çalardı.

Sultan Mehmed Vahdeddin (1861-1926):

36. ve son Osmanlı padişahı olan Mehmed Vahdeddin piyano ve kanun çalardı. Eserlerinin önemli bölümü şarkı türünde olup hepsi günümüze kadar gelmiştir.

Sultan Beşinci Murad (1840-1904):

V. Murad, 33. Osmanlı padişahı iyi çalgı üstadı, Piyanist ve bestekardır.
Sultan V. Murad  Besteciliği ve eserleri
padişah V. Murad han, eserlerinde Türk müziği formlarını kullanmamış, batı formunda eserler vermiştir. Tahttan indirildikten sonra Çırağan Sarayı’nda bestelediği büyük ciltlerde toplanmış notları kalmış, bu ciltler önce İstanbul Üniversitesi kütüphanesine alınmış; daha sonra araştırmacı sanatçı Vedat Kosal’a hediye edilmiştir. Vedat Kosal; Ethem Eldem ve Kıyameddin Barlas’la birlikte incelenip eski Türkçeden latin harflerine geçirilmiştir. Aydın Hevâsı başlığıyla armonize ettiği Zeybek, müzik tarihinde bir Türk halk türküsünün piyano için çok seslendirildilği ilk eser olarak değerlenirilir
Sanatkâr olan bu padişahların yanında zanaatkâr olan Osmanlı padişahları da vardır.

Sanat ile Uğraşan Osmanlı Padişahları Kimlerdir? Sanatçı Sultanlar


Sanat Ile Uğraşan Osmanlı Padişahları Kimlerdir Sanatçı Sultanlar Hükümdarları Hakanları Ottoman Empire

Osmanlı Devletinde Müzik ve Batılılaşma

Yazar: Handan Temirci
Osmanlı döneminde saray müzik anlayışı daha çok Arabî ve Farsî ezgilere dayanıyordu. Tamburlar, darbukalar, udlar ile yapılan ve günümüzün Türk Musikisi ya da Türk Sanat Müziği diye adlandırılan bir perdede müzik sanatı var olmaktaydı. Halk katmanında ise saz ve tekke edebiyatları hüküm sürmekteydi.  Osmanlı devletinin kökleri Oğuz boyu olmasına rağmen uzun zamandır Orta Asya kültüründen uzak kalan Oğuz Türkleri Arabî müzikleri kendi kültürleri ile yoğurmuştur. Yoksa o dönemde Orta Asya’daki müzik kültürü Osmanlı ile farklılık göstermektedir. 
İşin ilginç yani Osmanlı döneminde Avrupaî çok sesli müzik yok değildi. 16.yüzyılda Topkapı Sarayında ve At Meydanında ( Sultan Ahmed Meydanı); Şehzadelerin sünnet ve düğün törenlerinde Avrupa’dan gelen bazı müzikçiler çok sesli müziğin ilk örneklerini sundular. Burada dikkat edilmesi gereken iki nokta var: 
  1. Çok sesli müzik saray aracılığı ile girdi.
  2. Halka ulaştı ama ulaştığı halk İstanbul halkıydı. Üstelik İstanbul’un mecralarına değil tam tersine zengin ve elit kesimin bulunduğu Sultanahmet Meydanına ulaştı.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise, çok sesli müzik kavramıdır. 16.yüzyılda buraya gelen sadece çoksesli müzikti. Daha sonra klasik müzik orkestrası ve en sonunda opera gelecektir. Aslında operanın gelmesi Osmanlı için bir müzik devrimi olarak nitelendirilir.
Osmanlı’nın operayı tanıması ise aşama aşama gerçekleşmiştir. İstanbul’a gelen ilk klasik müzik orkestrası I. François tarafından, 1543 yılında V.Karl’a karşı verdiği savaşta kendisine destek veren Kanuni Sultan Süleyman’a hediye olarak gönderilmiştir. Bu orkestra sarayda 3 gün süreyle konserler vermiştir. Bu orkestra dışında zaman zaman Galata’daki kilise orgcuları da saray halkına ve Osmanlı aydınlarına mini konserler vermekteydiler.
Daha sonraki asırlarda ise Avrupa ile müzik temasları bu tip hediyeler ile devam etmiştir. En dikkat çekici hediye İngiltere Kraliçesi I.Elizabeth tarafından verilmiştir. I.Elizabeth bir org ile beraber birçok Avrupa çalgısı ve çalgıcısını Osmanlı Devletine göndermiştir. Bu çalgıcılar kent kent gezerek kendi sanatlarını tanıtmışlardır ama hiçbirisi yeteri kadar ilgiyi görememiş, benimsenmemiştir.
19.asırdaki kültürel değişme yani Batılılaşma ise kendini iyiden iyiye hissettirmiştir ve batılı düşünce akımlarının etkisi altına giren Osmanlı, Batı müziğini kısa sürede benimsemiş hatta değişen toplum beğenisinin simgesi durumuna getirmiştir
Osmanlı'nın kültür yaşamındaki bu değişimde İstanbul'da bulunan yabancı elçilik mensuplarının etkisi çok fazladır. Özellikle kentin Beyoğlu’nda Pera kesiminde bulunan tiyatro ve opera binalarındaki konser ve opera gösterileri, dönemin sosyal yaşamındaki yeni oluşumlara araç konumundadır. Varlıklı ailelerin batılı yaşam anlayışını daha kolay benimsemeleri ile büyük bir kültürel etkileşim yaşanarak piyano ve diğer Batı tarzı müzik aletlerini öğrenme isteği yaygınlaşmıştır.
Elbette Osmanlı bireylerindeki eğitim Avrupa’daki gibi değildi. 19.yüzyılda ve hatta daha önce Avrupa’da müzik eğitimi veren müzik okulları, konservatuarlar vardı. Osmanlı döneminde böyle kurumlar olmadığı ve dolayısıyla okullu bir eğitim mümkün olmadığı için Osmanlı aristokrat ve burjuva gayrimüslim aileleri bu gediği yabancı öğretmenlerle kapatıyordu. Bu öğretmenler arasında Müzika-i Hümayun’un şefi Guiseppe Donizetti’den, Macar Tevfik Beye kadar seslerini dünyaya duyurmuş isimler mevcut.
Batılılaşma sürecini sosyal hayatı da etkilemiştir ve yerleşim Boğaziçi taraflarına doğru meyletmiştir. Günümüzdeki yalıların kaynağı da bu batılılaşma sürecidir. Her yalıda mutlaka piyanonun olması da müziğin etkisini iyice hissettirmektedir.
Geldik Abdülmecit zamanına…
Bir gözden geçirelim konumuzu: Çok sesli müzik ile başladık ve Kanuni döneminde 1543 yılında gelen klasik müzik orkestrasından bahsettik. Daha sonraki asırda ise yani 17.asırda ise I. Elizabeth’in hediyesinden bahsettik.  Daha sonra Batı müziğini batılılaşma süreci içinde ele aldık ve 19.yüzyıla kadar olan gelişmeleri kısa kısa verdik. Kanuni döneminde pek rağbet edilmeyen Batı müziğinin Batılılaşma ile giderek içselleştiğini anlatmaya çalıştık. Abdülmecit dönemi ise önemlidir çünkü Batılılaşma çabalarının en net görüldüğü dönemdir çünkü devlet eli girmektedir araya.

Abdülmecid Dönemi ve Batı Müziği

Abdülmecid dönemi Batılılaşma rüzgarı en çok kültürel alemde esmiştir. Bu dönemde yani 1839- 1861 yıllarında Avrupa’dan İstanbul’a gerek resim gerek müzik alanında ünlü müzisyenler gelmiştir. Bu sanatçılar arasında en önemlisi ise, padişah huzurunda resital vermek üzere gelen ilk konul sanatçı ünvanına sahip olan Viyolonist Hengi VIeuxtemps’tir. VIeuxtemps eşi ile birlikte çıktıları turnede İstanbul’a da davet edilmiştir. Verdikleri bu mini resitalden sonra ise Nişan-ı Ali kıt’ası ile ödüllendirilmişlerdir.
VIeuxtemps’ ve eşinden sonra saraya ünlü Macar besteci Franz Liszt’te gelmiştir. Franz Liszt’in geleceği Osmanlı Devleti resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi’de üç dilli olarak bildirilmiştir. Franz Liszt sarayda ağırlanmış, kendi isteği ile Alexander Commenoliger’in evine misafir olmuştur. Bu esnada o günün bando takımı sayılan Müzika-i Hümayun’un şefi olan Donizetti’nin yazdığı Mecidiye Marşını piyanoya uyarlamıştır. Bununla da yetinmeden Liszt, ünlü Türk Marşı’nı yazmıştır. Bu marşı yoldan geçen bir yoğurtçunun çıkardığı seslerden ilham olarak yazdığı rivayet edilmektedir. Bu eserlerin asılları ise Liszt Müzesi’nde sergilenmektedir.
Sonuç olarak, çok sesli müziğin yurtdışından gelen batılı sanatçılarının tanıtımıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun kültür ve sanat yaşamında yer almaya başladığı görülmektedir.

20. Yüzyıla Damgasını Vuran Türk Ses Sanatçıları

20. yüzyılda Türkiye'yi sesi ve eserleriyle etkileyen, hatta kendilerinden sonraki nesillere esin kaynağı olan farklı müzik türlerinden sanatçılara göz atmaya hazır mısınız?..
Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Türkçe Pop ve devamında arabesk, fantazi, özgün müzik, rock gibi türleri kapsayan Diğer kategorisi...
Unutulmayan eserlerin yorumcusu, derleyicisi veya yaratıcısı olarak gönüllerde yerlerini alan üstatlar içinde unutulan veya yer almasını düşündüğünüz varsa yorum olarak lütfen belirtiniz...

Türk Sanat Müziği

1. Müzeyyen Senar
Cumhuriyetin Divası... Sesiyle her iki yüzyılı da büyüleyen, kimi zaman aşkı, kimi zaman hüznü, kimi zaman coşkuyu en özgün şekilde yorumlayan büyük ses...
2. Zeki Müren
Sanat Güneşi, Müziğin Paşası... Türkiye'de cinsel tercihini saklama gereği duymayarak büyük cesaret göstermiş; ama daha önemlisi sanatıyla herkesi kendine hayran bırakmayı başarmıştır...
3. Emel Sayın
Geçilen yüzyılın son otuz yılında üne kavuşan, sanat müziğine kibar sesiyle, televizyon ekranlarına güzel elleriyle damgasını vuran sanatçı...
4. Ziya Taşkent
TRT'ye belki de en uzun süre hizmet edenlerden bir şef, bestekar ve solist...
5. Yusuf Nalkesen
Veda Busesi'nin de bestekarı olan sanatçı dilimize dolanan birçok eserin yaratıcısı...
6. Münir Nurettin Selçuk
Doğu ile Batı'yı harmanlayarak ilkleri cumhuriyet tarihinde yaşama geçiren ve birçok tanıdık eseri oluşturan sanatçı...
7. Sadettin Kaynak
Hem sanat müziği, hem de halk müziğinde eserleri ortaya koyan ve Türkçe ilk ezanı da seslendiren sanatçı...
8. Hamiyet Yüceses
BBC'de program yapmış, boğazın bir ucundan diğerine sesi ulaşan kadife sesli sanatçı...
9. Safiye Ayla
Her dönem adından bahsettirmeyi başarabilmiş, cumhuriyet tarihinin belki de en ünlü, en önemli ses sanatçısı.

Türk Halk Müziği

1. Aşık Veysel
Eserleri bugün başka sanatçıların albümlerinde yer alan, bağlamanın cumhuriyet tarihindeki engin denizi. Türkiye çapında tanınması öncesinde Sivas'taki tren garında bağlama çalan, devamında birçok kişiye esin kaynağı olan, doğa sevgisiyle ölümsüz ve özellikle görme engelliler için tartışmasız bir örnek olan halk ozanı...
2. Aşık Mahzuni Şerif
Han sarhoş hancı sarhoş, yuh yuh, dom dom kurşunu, nerdesin gibi eserlerin yaratıcısı olan halk ozanı...
3. Neşet Ertaş
Bozkır müziğinin en önemli ismi. Devlet sanatçılığı unvanını red eden, yaşadığı dönemle birlikte bir efsane haline gelen halk ozanı...
4. Bedia Akartürk
Türk Halk Müziği'nin sevilen, kadife sesli, en ünlü kadın yorumcusu...
5. Özay Gönlüm
Denizli başta olmak üzere Batı Anadolu halk müziğinin en başarılı derlemecisi ve yurtdışında müziğiyle konserler verebilmiş sayılı örneklerden bir tanesi...
6. Nida Tüfekçi
Yüzlerce türküyü derleyip besteleyerek dinleyiciye ulaştıran bağlama ustası...
7. Muzaffer Sarısözen
Türk kültürünün en önemli derleyicisi, yayıncısı ve birçok sanatçının hocası, ilham kaynağı...
8. Ruhi Su
Politik görüşüyle başı sürekli derde giren; ancak deyişleri ve epik eserleriyle halkın gönlüne taht kuran sanatçı...
9. Belkıs Akkale
Sesiyle gönüllere dokunan Türkü Bacı...
10. Nuri Sesigüzel
Onlarca plağı olan, sesiyle alıp başka diyarlara götüren halk müziğinin başarılı yorumcusu...
11. Yıldıray Çınar
En az memleketi Samsun ve Çarşamba kadar, tüm Türkiye'yi etkileyip kendine hayran bırakan ses sanatçısı...
12. Nejla Erol
TRT'nin kazandırdığı en önemli kadın halk müziği yorumcularından...
13. Nezahat Bayram
İçli sesiyle türkülere hayat veren ve dinleyicileri büyüleyen güzel ve etkili bir ses...

Türkçe Pop

1. Ajda Pekkan
Türk popunun divası olan Pekkan, ortalama yarım asırdır dinleyicisinin beğenisini topluyor...
2. Sezen Aksu
Yorumu, sözleri, müzikleriyle Türkçe popun bugün de tacını taşıyan minik serçe...
3. Tarkan
1990'lara damgasını vuran, Türkiye'nin haklı olarak dünyaya açılmak istediği yıldızı ve Türkçe Pop'ta bugün tahtı hâlen eserleri altında...
4. Yıldız Tilbe
1990'larda milyonları hayran bırakan şarkıları yorumlayan ve Tarkan'dan Demet Akalın'a, İbrahim Tatlıses'ten Ebru Gündeş'e onlarca ses sanatçısı veya şarkıcının albümüne şarkı veren sempatik, biraz da çılgın kişi...
Diğer
1. Türk Beşleri
Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses'ten oluşan cumhuriyetin en önemli beşlisidir. Onuncu Yıl Marşı'nın bestelenmesinden ilk Türk kantolarına ve operetlerine dek emekleri geçmiştir. Klasik müziğin Türkiye'deki temsilcileri olarak bugün hâlen yorumlanan klasik müziklerde imzaları bulunuyor.
2. İdil Biret
Türkiye'de piyanonun belki de ilk ustası. Türk Beşleri'nin eserleriyle Batılı bestekarların eserlerini yorumlamakta ve birçok albümü ile müzik severlerin 21. yy.da da dinleyip keyif alacağı bir isim...
3. Erkin Koray
Anadolu rock denildiğinde çoğunun aklına ilk gelen, elektro gitarı keşfeden isim ve dillere dolanan birçok eserin sahibi...
4. Barış Manço
Anadolu rock müziğinin ilk temsilcilerinden, 7'den 70'e, Japonya'ya kadar tanınıp sevilen büyük isim...
5. Cem Karaca
Farklı müzik gruplarıyla uzun süre çalışan ve solo kariyerinde de hayranlar kazanmış Anadolu Rock yorumcusu...
6. Müslüm Gürses
Arabesk müziğin babası... Son dönemlerinde farklı müzik türlerini kendi tarzıyla tekrar yorumlayarak beğeni toplayan ve en az sanatı kadar karakteriyle de takdir kazanan sanatçı...
7. Orhan Gencebay
Fantazi sayılabilecek, kendine özgü eserleriyle kitlelerin gönlüne taht kuran sanatçı...
8. Adnan Şenses
Sanat müziği yorumlarının dışında ayrıca roman müziğini de sevdiren sanatçı...
9. Sibel Can

20. Yüzyıla Damgasını Vuran Türk Ses Sanatçıları

20. yüzyılda Türkiye'yi sesi ve eserleriyle etkileyen, hatta kendilerinden sonraki nesillere esin kaynağı olan farklı müzik türlerinden sanatçılara göz atmaya hazır mısınız?..
Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Türkçe Pop ve devamında arabesk, fantazi, özgün müzik, rock gibi türleri kapsayan Diğer kategorisi...
Unutulmayan eserlerin yorumcusu, derleyicisi veya yaratıcısı olarak gönüllerde yerlerini alan üstatlar içinde unutulan veya yer almasını düşündüğünüz varsa yorum olarak lütfen belirtiniz...

Türk Sanat Müziği

1. Müzeyyen Senar
Cumhuriyetin Divası... Sesiyle her iki yüzyılı da büyüleyen, kimi zaman aşkı, kimi zaman hüznü, kimi zaman coşkuyu en özgün şekilde yorumlayan büyük ses...
2. Zeki Müren
Sanat Güneşi, Müziğin Paşası... Türkiye'de cinsel tercihini saklama gereği duymayarak büyük cesaret göstermiş; ama daha önemlisi sanatıyla herkesi kendine hayran bırakmayı başarmıştır...
3. Emel Sayın
Geçilen yüzyılın son otuz yılında üne kavuşan, sanat müziğine kibar sesiyle, televizyon ekranlarına güzel elleriyle damgasını vuran sanatçı...
4. Ziya Taşkent
TRT'ye belki de en uzun süre hizmet edenlerden bir şef, bestekar ve solist...
5. Yusuf Nalkesen
Veda Busesi'nin de bestekarı olan sanatçı dilimize dolanan birçok eserin yaratıcısı...
6. Münir Nurettin Selçuk
Doğu ile Batı'yı harmanlayarak ilkleri cumhuriyet tarihinde yaşama geçiren ve birçok tanıdık eseri oluşturan sanatçı...
7. Sadettin Kaynak
Hem sanat müziği, hem de halk müziğinde eserleri ortaya koyan ve Türkçe ilk ezanı da seslendiren sanatçı...
8. Hamiyet Yüceses
BBC'de program yapmış, boğazın bir ucundan diğerine sesi ulaşan kadife sesli sanatçı...
9. Safiye Ayla
Her dönem adından bahsettirmeyi başarabilmiş, cumhuriyet tarihinin belki de en ünlü, en önemli ses sanatçısı.

Türk Halk Müziği

1. Aşık Veysel
Eserleri bugün başka sanatçıların albümlerinde yer alan, bağlamanın cumhuriyet tarihindeki engin denizi. Türkiye çapında tanınması öncesinde Sivas'taki tren garında bağlama çalan, devamında birçok kişiye esin kaynağı olan, doğa sevgisiyle ölümsüz ve özellikle görme engelliler için tartışmasız bir örnek olan halk ozanı...
2. Aşık Mahzuni Şerif
Han sarhoş hancı sarhoş, yuh yuh, dom dom kurşunu, nerdesin gibi eserlerin yaratıcısı olan halk ozanı...
3. Neşet Ertaş
Bozkır müziğinin en önemli ismi. Devlet sanatçılığı unvanını red eden, yaşadığı dönemle birlikte bir efsane haline gelen halk ozanı...
4. Bedia Akartürk
Türk Halk Müziği'nin sevilen, kadife sesli, en ünlü kadın yorumcusu...
5. Özay Gönlüm
Denizli başta olmak üzere Batı Anadolu halk müziğinin en başarılı derlemecisi ve yurtdışında müziğiyle konserler verebilmiş sayılı örneklerden bir tanesi...
6. Nida Tüfekçi
Yüzlerce türküyü derleyip besteleyerek dinleyiciye ulaştıran bağlama ustası...
7. Muzaffer Sarısözen
Türk kültürünün en önemli derleyicisi, yayıncısı ve birçok sanatçının hocası, ilham kaynağı...
8. Ruhi Su
Politik görüşüyle başı sürekli derde giren; ancak deyişleri ve epik eserleriyle halkın gönlüne taht kuran sanatçı...
9. Belkıs Akkale
Sesiyle gönüllere dokunan Türkü Bacı...
10. Nuri Sesigüzel
Onlarca plağı olan, sesiyle alıp başka diyarlara götüren halk müziğinin başarılı yorumcusu...
11. Yıldıray Çınar
En az memleketi Samsun ve Çarşamba kadar, tüm Türkiye'yi etkileyip kendine hayran bırakan ses sanatçısı...
12. Nejla Erol
TRT'nin kazandırdığı en önemli kadın halk müziği yorumcularından...
13. Nezahat Bayram
İçli sesiyle türkülere hayat veren ve dinleyicileri büyüleyen güzel ve etkili bir ses...

Türkçe Pop

1. Ajda Pekkan
Türk popunun divası olan Pekkan, ortalama yarım asırdır dinleyicisinin beğenisini topluyor...
2. Sezen Aksu
Yorumu, sözleri, müzikleriyle Türkçe popun bugün de tacını taşıyan minik serçe...
3. Tarkan
1990'lara damgasını vuran, Türkiye'nin haklı olarak dünyaya açılmak istediği yıldızı ve Türkçe Pop'ta bugün tahtı hâlen eserleri altında...
4. Yıldız Tilbe
1990'larda milyonları hayran bırakan şarkıları yorumlayan ve Tarkan'dan Demet Akalın'a, İbrahim Tatlıses'ten Ebru Gündeş'e onlarca ses sanatçısı veya şarkıcının albümüne şarkı veren sempatik, biraz da çılgın kişi...
Diğer
1. Türk Beşleri
Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses'ten oluşan cumhuriyetin en önemli beşlisidir. Onuncu Yıl Marşı'nın bestelenmesinden ilk Türk kantolarına ve operetlerine dek emekleri geçmiştir. Klasik müziğin Türkiye'deki temsilcileri olarak bugün hâlen yorumlanan klasik müziklerde imzaları bulunuyor.
2. İdil Biret
Türkiye'de piyanonun belki de ilk ustası. Türk Beşleri'nin eserleriyle Batılı bestekarların eserlerini yorumlamakta ve birçok albümü ile müzik severlerin 21. yy.da da dinleyip keyif alacağı bir isim...
3. Erkin Koray
Anadolu rock denildiğinde çoğunun aklına ilk gelen, elektro gitarı keşfeden isim ve dillere dolanan birçok eserin sahibi...
4. Barış Manço
Anadolu rock müziğinin ilk temsilcilerinden, 7'den 70'e, Japonya'ya kadar tanınıp sevilen büyük isim...
5. Cem Karaca
Farklı müzik gruplarıyla uzun süre çalışan ve solo kariyerinde de hayranlar kazanmış Anadolu Rock yorumcusu...
6. Müslüm Gürses
Arabesk müziğin babası... Son dönemlerinde farklı müzik türlerini kendi tarzıyla tekrar yorumlayarak beğeni toplayan ve en az sanatı kadar karakteriyle de takdir kazanan sanatçı...
7. Orhan Gencebay
Fantazi sayılabilecek, kendine özgü eserleriyle kitlelerin gönlüne taht kuran sanatçı...
8. Adnan Şenses
Sanat müziği yorumlarının dışında ayrıca roman müziğini de sevdiren sanatçı...
9. Sibel Can
Arabesk, fantazi ve sanat müziği yorumlarıyla kulakların pasını silen, sevilen sanatçı...
10. Selda Bağcan
Özgün müziğin kraliçesi olan Bağcan'da politik görüşleriyle eleştirilen; ancak müziğiyle kendini kanıtlamış büyük isimlerden...
11. Nurhan Damcıoğlu
Bugün biraz tehdit altında bulunan kanto müziğin akla gelen ilk sanatçısı. Enerjisiyle mest eden, sempatik sanatçı... (Belirtmek gerekir ki Seyfi Dursunoğlu'nun hayat verdiği Huysuz Virjin de kantonun sevilmesinde büyük öneme sahip.)
Arabesk, fantazi ve sanat müziği yorumlarıyla kulakların pasını silen, sevilen sanatçı...
10. Selda Bağcan
Özgün müziğin kraliçesi olan Bağcan'da politik görüşleriyle eleştirilen; ancak müziğiyle kendini kanıtlamış büyük isimlerden...
11. Nurhan Damcıoğlu
Bugün biraz tehdit altında bulunan kanto müziğin akla gelen ilk sanatçısı. Enerjisiyle mest eden, sempatik sanatçı... (Belirtmek gerekir ki Seyfi Dursunoğlu'nun hayat verdiği Huysuz Virjin de kantonun sevilmesinde büyük öneme sahip.)